Şeytanlar

sinanOzan.txt
2 min readMay 25, 2022

Bu sabah da böyle bir durumda mıydı gerçekten? Açlıktan gücünü yitirmiş, yorgun düşmüş bir halde mi o kolonun kenarına sinmiş, tam da buna benzeyen bir yaratığın genç kadının ensesini parçalayışını izlemişti? Hayır. Birlikte kahvaltı yapmışlar, kahvelerini yudumlarken bina gezisine bahçenin güzelim renklerinden başlamışlardı. İtiraf edebiliyordu: O ana kadar dünya daha mutlu bir yerdi.

Yüzüğünün biçimini zihninin en karanlık köşesinden çekip çıkarmak için var gücüyle direniyordu yediği yumruklara. Dayandıkça ucunda bir kurtuluş varmış gibi yok sayıyordu göğsündeki yangını. Kendini merdivenlere yığılmış, yüzünü korumaya çalışan ve diğerlerinin yumruklarına, sözlü tacizlerine maruz kalan bir çocuk gibi hissediyordu. Kalkıp karşılık verebilecek gücü yokmuş gibi. Vazgeçip yok olması daha iyi bir seçenekmiş gibi.

Yapacağın tek şey kolunu biraz geriye çekmekti.

Var gücüyle yaratığın karnına indirdiği yumruklarla birkaç adımlık mesafe kazanmayı başarmıştı. Artık işlevi kalmamış fenerin dibiyle yaratığın şakağına defalarca vurdu ve karşılık alıp almayacağını umursamadan dizine savurduğu tekme ile canavarı yere yığmıştı. Beklemedi. Düşünmedi. Aklının çektiği tek fotoğraf, tek anı bir yaratığın ensesini parçaladığı kadındı. Bu yüzden el fenerini kenara fırlatıp o şeyin üzerine atladı ve kafatasını parçalayana kadar yumruklamaya başladı.

Her darbede gözbebekleri biraz daha küçülüyor, parmak eklemleri biraz daha kanıyordu. Ellerine, yüzüne, kıyafetlerine bulaşmış bunca kanın kime veya neye ait olduğunu umursamıyordu. İçe göçmüş kafatasına baktıkça daha da sinirleniyor, gözlerinden akan yaşlar ve iki eliyle birden anlamsızca vurmaya devam ediyordu. Ta ki hüznün, bedenini sarmış öfkesini bastırdığı o ana kadar. Ne kadar vahşet yaratırsa yaratsın, bir daha bu günün sabahına dönemeyecekti. Sevdiği birisini kurtaramayacaktı. Elinde olmayan bu pişmanlık, son nefesini vereceği ana kadar kalbinde bir tümör olup büyüyecekti.

Arabaların arasından çıkmış kadın, hıçkırıklarını tutmaya çalışmıyordu artık. Daha fazla yürüyecek hali kalmamıştı. Ufak pencereden içeri girip ceset yığınının üzerine düşen ışık, belki görmekten korktuğu sahneleri aydınlatmıyordu, ancak dayanmaktan bıkmış bedenine ayakta kalacak neden vermiyordu. Bu yüzden sağındaki aracın önünde yere bırakmıştı kendini. Sırtını arabaya yaslamış, yığının olduğu taraftan ayrılamayan gözleri yaş ve eziklerden harap olmuştu.

Ağlamaktan korkmuyordu. Kollarını dizlerinin etrafında birleştirmiş, alıştığı, kaybetmek istemediği duygularına nasıl veda edeceğinin hesabını yapıyordu. Dalıp gitmek, ağlamayıp dışarı dökmek hakkıydı. Kendine yardım etmekte oldukça geç kalmıştı.

Telafi edecekti.

--

--

sinanOzan.txt

dark fantasy, science fiction. morphosyntax. systems design.