Devlet Büyükleri, Kleptokrasi ve Çöreklendirilmiş Biat

sinanOzan.txt
3 min readDec 14, 2016

Öncelikle bir hususu açıklığa kavuşturmakta fayda var. Türkiye Cumhuriyeti bir plütokrasidir. Hatta öyle hukuksuz, denetimsiz ve verimsiz işleyen bir plütokrasidir ki, “Türkiye Cumhuriyeti’nde kleptokrasi mevcuttur!” gibi bir ifade kullanırsam beni içeri alırlar. Fakat biraz zaman alır zira içlerinden birisinin Google’a girip ‘kleptokrat ne demek’ diye aratıp yarım saat sonra olayı anlamasını takiben suç duyurusunda bulunması gerekir. Böyle bir ortamda zaten çürük sistemin altından yükselmek isteyen sağlam diş için yer açma çabasına köstek olan kolonların yıkılması namına atış yapılacak önemli konu başlıkları varlıklarını korumakta ve hangi seviyede demagoji ile korunmaya çalışılırsa çalışılsınlar, muhalif ses olsun veya olmasın, yıkılmaya mahkum ve yıkılmaya muhtaçtırlar.

Devlet büyüklerine hakaret mevzusundan önce bir konuya el atarak bu yazının tabanını oluşturmamız gerekmekte. Bu sayede bilimum demagojinin bahanesi olacak önermeleri def etmemiz mümkündür. Biliyorsunuz, “Atatürk’ü Koruma Kanunu” diyerek özetlediğimiz fakat asıl adı “Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun” olan bir garip ceza kanunu mevcut bu ülkede. Bu kanun Atatürkçü zihniyet tarafından değil, İslamofaşist kesimin kahraman ilan ettiği zihniyet tarafından ortaya atılmakla kalmamış; bu kanunu öneren kafa yapısı Atatürkçü görünümlü birer Truva Atından fazlası olamayacakları gibi, kendilerini ve önermelerini bugün korumaya devam eden Atatürkçü görünümlü Truva Atları mevcutluklarını korumakta ve kartlarını iyi oynadıkları sanrısı ile atlarını koşturdukları hayallerde yaşamlarını sürdürmektedirler.

Eğer Türkiye’de siyaset ve devletçiliğin çürüklüğünü tartmaya niyetli iseniz bu tür dinamikleri çok iyi anlamak zorundasınız. İnsanlar kolayca bu iki ceza kanunu arasında ne ilgili alaka bulunduğunu, bulunmadığı kesinliği ile sorgulamaya başlarlar. Fakat bu denklemin içinde Radyo Televizyon Üst Kurulu ve Yükseköğretim Kurulu; iki önemli darbe dönemi kuruluşu da girmekte ve bu iki ceza hukuku utancı ile birlikte aynı argümanın farklı yüzlerini tarihin tecrübe dolu sayfalarına dökmektedirler. — Kanunsuzluğun kanun şeklinde lanse edilmesi ve birilerinin birilerine şirin görünmek, kendi oturma organlarının rahatını düşünmek, vatandaşın eleştiri ve sorgulama yetilerini sakat bırakmak ve en önemlisi de kendi çıkarlarını gözetirken rahatsız edilmemek için böyle çarpıklıklar ile karşı karşıya kalmamız mümkündür.

Burada bir not düşülmeli. Demagoji bir silah değil, köşeye sıkışmış bir hayvanın son kozlarını oynamasıdır. Eğer birileri çıkıp da bir argümanı en basit seviyeye çekerek tribünlere oynamaya kalkıyorsa biliniz ki kendi fikrini doğrulatacağı bireyleri arayışı, fikrinin sarsılmış olmasının verdiği öfkeden kaynak gelmektedir. Bu husus, önemli bir tartışma vurgusudur.

Devlet büyüğü diye bir ifade yoktur. Devlet büyüğü diye bir sıfat yoktur. Devlet bir sözleşmedir. Yazılı anlaşma değil, bir sözleşmedir ve sözleşmeyi kabul etmiş her bir vatandaşa hizmet etmek için varlığını korumaktadır devlet. Ne aksi iddia edilebilir, ne de farklı bir tanım getirilebilir. Mümkün değildir. Devlet için çalışan bireyler ise belki bugünün şartlarında gönüllü sayılamayacak, fakat yüksek mercilerde kesinlikle gönüllü olarak bu işi yapan fakat ne hikmetse gönüllülüğünün karşılığını fazlasıyla alan bireylerdir. Fakat ana fikri anladığınızı sanıyorum — Devlet için çalışan birey demek, vatandaşa hizmet eden birey demektir. Bir yetkilinin dandik bir kanunda statüsünün belirlenmesi, o bireyin hem teoride hem de pratikte; yani realitede bir hizmetkar olduğu gerçeğini değiştiremez. Mantık ve rasyonalizm, sanal tanımlardan üstün olmak zorundadır. Aksi takdirde hukuk yoktur. Dolayısıyla devlet de olamaz.

Bir insana “devlet büyüğü” demek biat etmektir. Biat eden bireyler ise terbiye edilmek zorundadırlar. Zira ne bireysellikleri kalmıştır ne de kolektif disipline bir katkıları. Eğer bir insan evladına, basit bir homo’ya biat edilebiliyorsa bir toplulukta, o topluluğun ve içinde yaşadıkları sistemin yozlaştığını iddia etmek zor olmadığı gibi fazlasıyla açık bir konuya parmak basıldığı bellidir. Yozlaşmaktan öte, bir insanın diğerine biat etmesi için gerekli duyulan şartların başında gelen fırsatçılık ve açgözlülük nedensiz yere gelişmez bireyler ve toplumun genelinde. Bilakis, bu tür hastalıklı yaklaşımların gelişmesi için gereken ortamı sağlamak demek, biat edilen “öncü” veya “lider” bireylerin belirli bir zenginliği ellerinde bulundurmaları ama özellikle belirli bir materyal zenginliğe hükmettikleri ve bu güç gösterisini yaparken çekinmiyor olmaları gerekmektedir.

Bunun adı yolsuzluktur.

Biat edenler kölelerdir. Biat edenler daha aşağılık bir insan neslidir. Gen havuzunu kirletmeye devam ettikleri sürece de bu dünyanın bir kurtuluş şansı namevcuttur. Alfa zannettiğiniz betaların fırsatçılıkları dahilinde bu insanları, yani omega baskın toplulukları hitabet sanatı ile hipnotize edip kendi kazançlarını sağlamaya devam edeceklerdir. Tarih boyunca suç yüklediğimiz Adolf Hitler gibi manyakların arkalarında duran bu beta bireyler, uzmanlaştıkları becerilerini kullanarak belirli bir ajandanın yerine gelmesi için çabalamışlardır. Bugünün dünden tek farkı ise insanların belirli bir planları olmayışı, bilakis rastgele hırsızlık için milyarları kandırma yolunda kızarmayan suratlarından gülümsemeyi eksik etmeyişleridir.

Uzun lafın kısası, devlet büyüğü diye bir şey yoktur. Devlet büyüklerine hakaret etme fikri ise abesle iştigaldir.

--

--

sinanOzan.txt

dark fantasy, science fiction. morphosyntax. systems design.